Kardeş
Kardeş sözcüğünün Türk Dil Kurumu'nun sözlüğündeki karşılığı şu şekildedir:
"Aynı anne babadan doğmuş veya anne babalarından biri aynı olan çocukların birbirine göre adı"
Kimine göre bin yıllık, kimine göre daha eskiye dayanan, kimine göre ise yeni doğmuş bir kardeşlik, senelerden bu yana dillendiriliyor.
Peki, bu kardeşlik, daha önceki yıllarda hangi gözle değerlendiriliyordu?
Yeni hükümetin bütçe görüşmeleri esnasında konuşma yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiyeli" tanımına karşı olmadığını ve kendisini "Ben Türkiyeliyim" diye ifade edebileceğini açıklamıştı. Daha o sırada on üç şehit haberi gelmemişti. MHP sıralarından gelen itiraz seslerine karşı Tayyip Erdoğan, "Açın Atatürk'ün millet tanımını okuyun" mealinde bir cevap verme gafletinde bulundu.
Biz de ona uyduk, Atatürk'ün Medeni Bilgiler kitabındaki millet tanımını okuduk. Atatürk şöyle demişti:
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir."
Herhalde Erdoğan'ın işaret ettiği söz bu olsa gerekti. Ama bu sözde bile Türkiye halkına Türk milleti denileceği sonucu çıkıyordu. Ortada "Türkiyeli" ismine atıf yapılacak hiçbir emare yoktu.
Aynı kitabın ilerleyen safhalarında ise şöyle bir bölüm vardı ki, Tayyip Erdoğan'ın bu bölümü okumamış olmasını temenni etmek durumundayım. Aksi halde bir kitaptan tek cümle çıkarmak ile kitabın tümünü değerlendirmek arasındaki farkı ayırt edemediği gibi bir sonuç çıkıyor.
Atatürk, kitabın ilerleyen kısımlarında şöyle yazmıştı:
"Türk milletinin kökleşmesinde etkili olduğu görülen doğal ve tarihi gerçekler şunlardır:
Siyasi varlıkta birlik
Dil birliği
Yurt birliği
Irk ve köken birliği
Tarihi yakınlık
Ahlaki yakınlık"
Bu metini, birazcık Atatürk araştırması yapmış herkes bilir. Herhalde bu makaleyi okumaya zahmet edenlerin, hayatlarının daha önceki devrelerinde bu Atatürk yazısını da okumuş olması gerekir.
Cumhuriyet dönemi öncesindeki "karma halklı" yapı, Cumhuriyet sonrası yerini "Damarlarında asil kan dolaşan Türk milleti" vurgusuna bırakmıştı. Seksenli yıllarda palazlanan son Kürt isyanı PKK ile birlikte, Kürtlere "siz de bizsiniz" vurgusu yapılmaya başlandı. "Kart kurt tezi" olarak nitelendirilebilecek ve Kürtlere "Türk vücudunun bir kolu" vurgusunun yapılması ne tarihi gerçeklere ne de Atatürk'ün de belirttiği "ırk ve köken birliği" vurgusuna dayanmıyordu. Zaten seksen darbesi sonrası oluşturulmaya çalışılan bu kamuoyu, en başta Kürtler tarafından tutulmadı. Aynı bedenden olma vurgusu yerini "kardeş" olma vurgusuna bıraktı. Yani anne baba birdi ama bedenler ayrıydı. Bir tarafın ısrarla ve tüm hançerleme teşebbüslerine rağmen faydasız kucak açtığı, diğer tarafın bir elini hiç göstermeden, elinde ne olduğu bilinmeden verdiği "sözde" karşılık ve bu karşılığın ürünü olan şu meşhur slogan...
"Türk - Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir."
Türk milleti tüm terör saldırılarına, arkadan vurmalara rağmen inat ve ısrarla "Kürt ayrı, PKK ayrı" "Ama Kürtler içinde de iyi insanlar var" türünden avuntularla elini uzattığı karşı taraftan, aynı inat ve ısrarla tokat atma teşebbüsü görmeye devam etti.
Ve bugünlere geldik...
Artık kimse kimseyi kandırmasın. Türk milleti farklı bir yönde intibaha doğru gidiyor. Bugün kimse "Türk - Kürt kardeştir" kabilinden sloganlar atmıyor. Aksine "Kalleş kardeş istemiyoruz" "Türkiye Türk'ündür Türk'ün kalacak" gibi sloganları geçtiğimiz PKK saldırısı sonrası yapılan mitinglerde gördük, duyduk...
Bu durumu sorgularken bastırılmış terörist duygularını BDP masa örtüsü ile gizleyen, sadece günü geldiğinde gerçek yüzünü gösterme niyetinde olanları suçlamak yerine, şehitlerini anmak için miting yapanları "faşist", "şoven" diye suçlayanlara bir söz söylemek gerekiyor.
Evet, belki ben de mensubu olduğum millete bazen eleştirilerde bulunuyorum ama sizin eleştiri oklarınızla tamamen ters istikamette...
İntibaha geç vardıkları için...
Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.