Bu mu Tarihçilik... Geçiniz Efendim Geçiniz...
Tarihçi olmak, metruk belgelere sahip olma veya duyulmadık olaylara vakıf olma ile mümkün olmuyor. Olaylara objektif bir bakış açısı ile yaklaşmak ve ideolojilerin kafesinden kurtulup değerlendirmek, güvenilir bir tarihçi olmanın ön koşuludur.
Ne yazık ki Türkiye'deki tarihçilerin büyük çoğunluğu bu kategoriye giremiyor. Girmek bir yana, yanından bile geçemiyor.
Bu güruhun cemaat temsilcisi olan ve akademik tarihçiler arasında "esersiz" namıyla anılan bir zat-ı muhterem var. Bu "esersiz tarihçi", kendisine görev olarak Cumhuriyet ve kurucularının itibarını düşürmeyi ve aynı oranda II. Abdülhamid'in itibarını yükseltmeyi görev edinmiş... Sultan Hamid'in dışında, kendisine önder olarak belirlediği isimler ise birbirinden farklı karakterler: Said-i Nursi, Adnan Menderes ve Kazım Karabekir...
Said-i Nursi'nin Atatürk hakkındaki görüşleri herkesin malumudur. Kazım Karabekir'in ise bir dönem CHF'ye rakip bir siyasi fırka kurmuş olması herhalde onu Esersiz'in gözünde değerli kılıyor olsa gerek... Nedense Karabekir'in İnönü döneminde CHP'ye girmiş olması bu tarihçinin gözünden sürekli kaçıyor. İşte ideoloji tarihçiliğinin vardığı son nokta... Görmek istediğini manşet yapar, istemediğini hasıraltı eder.
Dilerseniz bu tarihçinin zırvalarından bir kısmını sizlere sayayım:
"Cumhuriyet'i sarhoşlar kurdu, milli marş sarhoş kafa ile bestelendi, Atatürk (ekseriyetle M. Kemal şeklinde yazıyor, bu da ayrı bir kuyruk acısıdır) Kurtuluş Savaşı'nda hiçbir şey yapmadı, ilk kurşunu Hasan Tahsin atmadı, Saraçoğlu Şükrü askerlik yapmadı, bütün vatanı Said-i Nursi kurtardı"
Vesaire...
Bu iddialar için kaynak sorduğunuzda ya birinin anılarını ya da gazete kupürlerini gösterir. O dönemin gazete kupürlerini incelediğiniz takdirde, dönemin CHP Genel Sekreteri'nin sünnetsiz olduğuna kadar iddialarla dolu olduğunu görürüz. Şimdi bu iddialara bakarak "CHP Sekreteri Sünnetsizdi" diye tarih makalesi yazılabilir mi?
Bugün gazete demeye bin şahit isteyeceğimiz bir yayın da geçen sene bugünkü CHP Genel Başkanı için aynı iddialarda bulundu. Yirmi sene sonra bu kupüre dayanarak böyle bir makale yazılabilir mi?
Tarihçilik zor zanaattır. Her bilgi, tarihsel materyal olarak sayılamaz. Kaldı ki günlüklerden ve gazete kupürlerinden tarih yazmaya kalktığımız anda bugünkü İsrail'in babası sayılan ve Abdülhamid ile toprak pazarlığı yapmaya kalkan Theodor Herzl'in günlüklerini de, "Düşükler Yassıada'da" filminde Menderes için söylenen "Poz vermeden de edemez" sözlerini de değişmez tarih olarak kabul etmemiz gerekirdi. Herhalde başlık da şöyle olurdu:
"Menderes Poz Vermeden Edemezdi"
Bu mu tarihçilik... Geçiniz efendim geçiniz...
Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.